Çilek Hırsızı

Ekim 10, 2025 - 12:42
Ekim 14, 2025 - 19:32
 0  4
Çilek Hırsızı

Bahçenin ortasındaki o sarı ışıltıyı ilk gördüğümde, günün yorgunluğunun ve sıcağının üzerimden bir anlığına kalktığını hissettim. Çileklerimin olduğu yere, en olgun, en kırmızılarının arasına bir kız süzülmüştü. Onu görünce kaşlarım otomatikman çatıldı. Bahçeme izinsiz giren biri mi? Ama bu... bu normal bir hırsız değildi.

Sırtı bana dönüktü ama sırma saçları o kadar parlaktı ki, güneş ışığı bile buklelerinde dağılıyordu sanki. Her tel bir altın iplik gibiydi. Eğilmişti ve o narin elleriyle benim özenle büyüttüğüm çileklerimi topluyordu. İçimde bir öfke kıpırtısı oluştu, ancak hemen ardından gelen tuhaf bir hayranlık bu duyguyu bastırdı.

"Hey! Orada ne yapıyorsun?" Sesim, düşündüğümden daha kısıktı. Belki de onu ürkütmek istememiştim.

Kız irkildi, elindeki çileği hızla ağzına götürürken bana döndü. Ve işte o an... dünya durdu. O telaşlı, yanakları çilek lekesiyle hafifçe kızarmış yüzü, o kocaman, masum gözleri... Göz göze geldiğimizde, suçüstü yakalanmanın utancı ve bir tutam da meydan okuma vardı bakışlarında. Öyle ani bir güzellikti ki, elimde olmadan birkaç saniye sadece izledim. O, çocukluğumdan kalma, peri masallarındaki o kusursuz, dokunulmaz Sinderella'ya benziyordu; ancak şimdi bu Sinderella benim bahçemde, benim çileklerimi çalıyordu.

Sonra gözüm, çilek yatağının hemen yanındaki toprağın üzerine, aceleyle bırakılmış gibi duran birkaç buruşuk kağıt parasına takıldı. Birkaç madeni para da vardı. Hırsızlık değil... bir tür çaresizlik mi bu? Ödemeye çalışmıştı. Bu küçük jest, içimdeki tüm kızgınlık kırıntılarını süpürüp attı.

"Ben..." diye kekeledi, çilekleri çiğnerken zorlukla konuşuyordu, "Ben çok özür dilerim. Ben... onları almak zorundaydım. Yani, canım çok çekti, sanki yemezsem ölecekmişim gibi hissettim. Biliyorum, çok aptalca ama... ben gerçekten paramı bıraktım. Lütfen, ne kadar istiyorsanız ekleyin, hemen ödeyeyim."

Sesi, tıpkı görünüşü gibi, tatlı ve biraz da telaşlıydı. O kadar içtendi ki, bahçemi ve çileklerimi unuttum. Onu incelemeye başladım. Üzerindeki elbise sade ama temizdi, elleri ise nazik ve titrek.

İçimden bir ses, "Gitmesine izin ver, ne önemi var ki birkaç çileğin?" diye fısıldadı. Ama bir yanım daha vardı, o an ilk kez hissettiğim, tuhaf bir bağlılık. O an orada durmasını, daha fazla konuşmasını, onu tanımayı istedim.

Derin bir nefes aldım. Sesimi olabildiğince yumuşak tutmaya çalıştım. "Neden bahçeye girmeden kapımı çalmadın?" diye sordum, ama sorumda azarlama yoktu, sadece saf merak vardı.

Gözlerini kaçırdı, bir an parayı ve çilekleri işaret etti. "Kimse yoktu. Ve ben... bekleyemedim."

Yürüdüm, o birkaç buruşuk kağıt paranın yanına geldim. Eğildim ve yerden aldım. Parayı avucumda tarttım. Yüzüne baktım. O gözler... sanki hayatında ilk kez bir günah işlemiş bir çocuğunki gibiydi. O kadar güzeldi ki, onu affetmek bir seçenek değildi, bir zorunluluktu.

Gözlerimi ondan alamıyordum. Bu bir aşk mıydı? Bir çilek uğruna bahçeme gizlice giren, altın saçlı bir kız için duyulan mantıksız, ani bir çekim? Sanki o, hayatıma girmesi gereken bir hikayenin başkahramanıydı ve ben, onu bahçemin tam ortasında bulmuştum.

Yüzümde istemsizce bir gülümseme yayıldı. "Biliyor musun," dedim, sesim beklenmedik bir şekilde yumuşaktı, "bu parayı geri almalısın. Çileklerimi çalmak yerine... sadece sorman yeterdi. Bu kadar güzel birine çilek ikram etmek benim için bir onurdur."

Gözleri fal taşı gibi açıldı. Şaşkınlık, utancın yerini aldı. Ona doğru bir adım daha attım. O, hayatıma o çilek yatağının ortasında, beklenmedik bir Sinderella gibi düşmüştü. Ve ben, bahçemin koruyucusu, o anda anladım ki, o günden itibaren tek bir dileğim vardı: o güzel, hırsız kızın benim bahçemde, benim hayatımda kalması.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow