ÖLÜMÜN ESTETİĞİ

Sabah ışığında bir kadın, şezlongda huzurla uzanmış… Yanında yarım bir kadeh, boş bir ilaç kutusu, simetrik terlikler. Her şey intiharı fısıldıyor. Ama Komiser Ömer Çelik, sessizliğin içindeki çığlığı duyuyor. Çünkü bazı ölümler sahnelenir. Ve kusursuzluk, bazen en büyük kusurdur.

Ekim 3, 2025 - 11:02
Ekim 3, 2025 - 13:05
 0  9
ÖLÜMÜN ESTETİĞİ

CİNAYETTEKİ KUSURSUZLUK TAKINTISI

BÖLÜM I – Kusursuz Bir Tablo

Sabah güneşi balkondan süzülüyor, odanın içinde savrulan toz zerreciklerini altın tohumlar gibi parlatıyordu. Burası bir evden çok bir sergiyi andırıyordu. Her antika eşya, her pahalı ciltli kitap, kusursuz bir titizlikle yerleştirilmişti. Havada ağır bir parfüm kokusu, eski ahşabın keskinliğiyle birbirine karışıyordu.

Zeynep Erdem şezlonga uzanmış, sanki bir ressamın fırçasına poz verir gibi yatıyordu. Başı zarifçe yana dönmüş, narin parmakları göğsünün üzerinde kımıldamadan duruyordu. Yanındaki küçük mermer masada yarısı içilmiş kırmızı şarap kadehi ve boş bir uyku hapı kutusu vardı. Ne bir mücadele izi, ne de en ufak bir dağınıklık görünüyordu. Ölüm bile bu odada düzenliydi.

Komiser Ömer Çelik, kapının eşiğinde durdu. Gözlerini kısmış, manzarayı hafızasına kazıyordu.

“Kim buldu?” diye sordu, sesinde hiçbir titreşim yoktu.

“Doktor Alp Erdem,” dedi genç polis. “Gece nöbetinden yeni dönmüş. Şok geçirdi, hastaneye kaldırdık. Sakinleştirici verdiler.”

Ömer ağır adımlarla içeri girdi. Eldivenli eliyle ilaç kutusunu inceledi, ardından Zeynep’in yatışına baktı. Kaşları çatıldı.

“Bir şey mi fark ettiniz, Komiserim?” dedi genç memur.

“Fazla sakin,” diye mırıldandı Ömer. “İlaç ve şarap… İnsan böyle ölmez. Mideleri bulanır, başları döner. Yere düşer, koltuğa kıvrılırlar. Ama bak, terlikler bile yan yana. Uykuya hazırlanır gibi özenle dizilmiş. Fazla düzenli.”

BÖLÜM II – Matem ve Kuşku

Hastane odasının beyaz ışıkları altında Dr. Alp Erdem’in yüzü kireç gibi solgundu. Gözlerinin altı morarmış, elleri titreyerek bir bardak suyu kavrıyordu. Ömer karşısında dimdik durmuş, bakışında hem mesafe hem de merhametin gölgesi vardı.

“Başınız sağ olsun, Doktor,” dedi alçak bir sesle.

“Teşekkür ederim, Komiser,” diye fısıldadı Alp. Sesi çatallanmıştı. “Zeynep… son zamanlarda içine kapanmıştı. Uykusuz geceler… Ben hep işteydim. Nöbetler, hastalar…” Birden sustu, yüzünü ellerine gömdü. “Keşke yanında olsaydım! Keşke onu anlayabilseydim!”

“Son görüşmeniz ne zamandı?” diye sordu Ömer.

“Dün sabah,” dedi Alp kırık bir sesle. “Kahvaltı yapıyordu. ‘Görüşürüz canım’ dedim. Ve… bir daha göremedim.”

Ömer kısa bir sessizliğin ardından gözlerini kıstı.

“Zeynep Hanım’ın mali durumunda olağan dışı bir şey fark ettiniz mi? Beklenmedik harcamalar, gizli bir sıkıntı?”

Alp’in gözlerinde bir an panik ışığı çaktı. Hemen ardından derin bir hüzünle gölgelendi.

“Hayır. Asla. Zeynep titiz bir insandı. Neden soruyorsunuz? Bu bir kaza değil mi? İlaçlarla şarabı karıştırdı, hepsi bu!”

“Elbette,” dedi Ömer yatıştırıcı bir tonda. “Sadece prosedür. Geçmiş olsun, Doktor.”

BÖLÜM III – İntihar mı? Yoksa Cinayet mi?

Karakolda Ömer’in masası evrak yığınları altında kaybolmuştu. Genç bir polis Ali Kaya’nın ifadesini getirdi. Adam korkudan titriyordu.

“Evet, bana para gönderiyordu!” dedi panikle. “Ama ben öldürmedim onu! Sadece borçlarım vardı. Beni seviyordu. Kocasından ayrılmak istiyordu ama korkuyordu. ‘Alp her şeyimi elimden alır’ diyordu. O gece aradı, panik içindeydi. ‘Alp her şeyi öğrendi, beni öldürecek’ dedi. Sonra telefonu kapattı. Ben de korkup kaçtım!”

Ekip sevinçle toplandı.

“Komiserim, dosya çözüldü,” dedi genç dedektif. “Her şey ortada. Dr. Alp ihaneti öğrenmiş. Öfkeyle eve gidip karısını öldürmüş. Sonra da intihar süsü vermiş. Suçu sevgilinin üzerine atmak istemiş. Temiz bir plan.”

Ama Ömer sessizce sandalyesinde geriye yaslanmış, gözlerini tavana dikmişti.

“Komiserim?” diye fısıldadı biri.

“Hayır,” dedi ayağa kalkarak. “Burada bir çelişki var.”

“Ne gibi?”

“Alp Erdem zekâsıyla bilinir. Birini öldürse, ilk şüphelinin kendisi olacağını bilir. Neden suçu, karısıyla bağı açık olan sevgilinin üstüne atsın? Bu onun planı değil. Bu, onu tuzağa düşürmek için kurulmuş bir oyun. Birileri bize masal anlatıyor.”

BÖLÜM IV – Kusursuzluğun İçindeki Kusur

Günler süren araştırmanın ardından gerçek yüzeye çıktı. Ömer, Alp’in vakıf hesaplarındaki düzensizlikleri ortaya çıkardı. Zeynep’in, onu bu konuda yüzleştirmeye hazırlandığı bir e-posta taslağı bulunmuştu.

Komiser, iki polisle birlikte Alp’in muayenehanesine girdi. Oda, başarı ve zenginliğin soğuk bir vitrini gibiydi.

“Komiser Çelik,” dedi Alp, masasından kalkarken. Yüzünde şaşkınlığın kusursuz maskesi vardı. “Ne hoş bir sürpriz. Lütfen oturun. Yeni bir gelişme mi var?”

Ömer oturmadı. Gözlerini onun gözlerine dikti.

“Evet, Doktor. Gelişme şu: Zeynep Hanım sizi tehdit ediyordu. Vakıftaki usulsüzlükleri açığa çıkaracaktı. O mükemmel imajınızı paramparça edecekti.”

Alp’in yüzündeki nezaket aniden buharlaştı. Gözleri çelik gibi donuklaştı.

“Ne kadar ilginç bir senaryo… Peki kanıtınız var mı?”

“Yeterince,” dedi Ömer. “Ama asıl kanıt sizsiniz. Sizin mükemmeliyet takıntınız.”

“Ne demek istiyorsunuz?”

“Odayı fazla düzenli bıraktınız,” dedi Ömer alçak ama keskin bir sesle. “Zeynep Hanım’ı pahalı şezlonga, manzaraya karşı sanki bir tabloya poz verir gibi yatırmışsınız. Terliklerini yan yana, simetrik şekilde dizmişsiniz. Bir sahne yaratmışsınız. Tıpkı bu odadaki ödülleriniz gibi… Her şey kusursuz görünmeliydi. Ama hayat böyle değildir. Hayat dağınıktır, kusurlarla doludur. İşte hatanız bu. Gerçeği bir sanat eseri gibi düzenlemeye kalktınız. Kusursuzluk sizi ele verdi.”

Ömer cebinden olay yeri fotoğrafını çıkarıp masaya bıraktı. Zeynep’in fazlasıyla düzgün duran ayakları ve hiç bozulmamış terlikleri… Sessizlik ağırlaştı.

Alp fotoğrafa baktı. Önce inkâr, sonra gururu incinmiş bir suskunluk, en sonunda da buz gibi bir kabulleniş yayıldı yüzüne. Dudaklarının kenarında acı bir tebessüm belirdi.

“Sanat,” dedi alçak sesle, “yarına kalmayacak şeyler için yapılmamalı. Ne yazık.”

Başını kaldırdı, maskesiz ve çıplak bir ifadeyle.

“Peki,” dedi. “Avukatımla konuşmak istiyorum.”

Odaya ağır bir sessizlik çöktü. Duvarlardaki plaketler ve ödüller, artık sahibini yargılayan sessiz tanıklar gibiydi. Komiser Ömer, hiçbir insanın kusursuz olmadığını bir kez daha kanıtlamanın buruk huzuruyla odadan ayrıldı.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Gölgeden Sesler_Dilek Sengü Paltun 1969 Eskişehir doğumlu Yüksek maden mühendisiyim. Ülkemizdeki sektörün şartlarında çalışma imkanı bulamayınca önce bankacılık sonrasında özel sektörde idari-mali işler yöneticilikleri görevleri ile 25 yıllık iş hayatımı sonlandırarak emekli oldum. Çocukluğumdan beri süre gelen kitap okuma aşkım sonunda yazmaya evrildi.