SON MANŞETLER

Eylül 29, 2025 - 15:41
 0  70
SON MANŞETLER

Neredeyse dokuz aydır burada köşe yazarlığı yapmaktayım ve belki de ilk defa buraya 'dertleşmeye' geldim. Başından söylemeliyim ki bugün ne edebi cümleler ne de süslü tasvirler olacak... Bugün, yalnızca siz ve ben aynı masada oturacağız; ben biraz başınızı şişireceğim ve sizden bir çözüm değil sadece beni anlamanızı bekleyeceğim...

Başlıyorum:

Sabah yürüyüşlerimin en sevdiğim ritüeli bir zamanlar çok basitti: Yokuşun başındaki köşeden gazete almak. Henüz çayımın buharı tüterken taze mürekkep kokusuyla eve dönmek… O küçük büfe, semtin kalbinde atardı. O mahallenin sakinleri, o büfenin bizden önce uyanıp bizden sonra uyuduğunu bilirlerdi. Ve bir sabah fark ettim ki, eskiden yolumun üstünde durup gazete aldığım büfeler tek tek ortadan kalkmış.

Önce “tesadüf” sandım. Sonra sokak sokak dolaştım ve hepsinde aynı manzara: kepenkler kapalı, tabelalar sökülmüş. Sordum, soruşturdum; ama ipin ucu hiçbir yere bağlanmadı. Şimdi elimde sadece bir market kaldı. Yaşadığım semtte bir rafını gazetelere ayıran tek bir yer. Onun dışında gazete bulabileceğim tek bir adres yok.

Önce önemsemedim; “Herkes telefondan okuyor zaten” diye düşündüm. Sonra fark ettim ki, bu kayboluş sadece bir alışkanlığın değil, bir kültürün de kaybıydı. Çünkü gazete, benim için yalnızca haber demek değildi; sabahın kokusu, parmaklarımda kalan mürekkebin izi, sayfaların hışırtısı demekti. Gazete sayfalarını çevirmek, gündeme dokunmak gibiydi. Kâğıdın o canlı sesi, ekranların soğuk ışığında yoktu. Hiçbir zaman da olamayacaktı.  Bugün sahafların değişip önemini yitirmesi nasıl içimde bir boşluk yaratıyorsa basılı gazetenin kaybolmaya başlaması da aynı korkuyu uyandırıyor bende...

Üstelik mesele sadece nostalji de değil. Gazete, sosyolojik olarak da toplumu birbirine bağlayan bir damardır. Gazeteler kaybolurken, biz de farkında olmadan bir kamusal alanı yitiriyoruz. Eskiden kahvede, otobüste, parkta aynı manşete bakan insanlar olurdu. Kimisi bulmacanın cevabını yanındakine sorar, kimisi üçüncü sayfa haberine öfkelenirdi. Bunlar, bizim görünmez bağlarımızdı; ortak dilimiz, ortak meraklarımızdı... Wi-Fi yokken ortak olabildiğimiz nadir alanlardan biriydi Gazete okumak!

Basın, boşuna “yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç” diye anılmadı. Demokrasi nefes almak için gazetelere ihtiyaç duyar. İnternet haberciliği hız ve çeşitlilik sağlıyor olabilir ancak basılı gazetenin sağladığı yoğunluk, sakince düşünme, haberi sindirme ve yorumlama deneyimini hiçbir ekran veremiyor. Elimizde tuttuğumuz sayfaları çevirmek, ekran kaydırmanın aksine; bize, haberle aramıza bir mesafe koyup onu tartma, kenarına not düşme imkânı veriyor.

Bir zamanlar sahaflarda dolaşmak nasıl kitapların ruhuna dokunmamızı sağladıysa, sabah gazetesini almak da gündemin ruhuna dokunmak gibiydi. Bugün sahaflar giderek “konsept dükkân”lara dönüşürken, gazeteler de bir gün antika sayılacak belki. “Bir zamanlar böyle bir şey vardı” diye müzelerde sergilenecekler. Bu düşünce beni ürpertiyor; çünkü gazetenin kaybolması sadece bir formatın yok olması değil; bir toplumsal alışkanlığın, ortak bir dilin de silinmesi anlamına geliyor.

Bu yüzden, yaşadığım semtteki gazete bayilerinin kapanması benim için sadece bir "erişim sorunu" değil, bir medeniyetin yavaş yavaş çekilmesi gibi. Bugün yalnızca bir marketin rafında bulabildiğim gazete, belki yarın hiç olmayacak. İşte bu yüzden endişeliyim. Ve şunu merak ediyorum: Acaba gazeteyi kaybederken, birlikte yaşama kültürümüzün hangi sayfasını da yırtıp atıyoruz?

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Fatma Betül Öztürk Editör / Köşe Yazarı