21.yüzyılda Kadın Olmak

"21. Yüzyılda Kadın Olmak” başlıklı bu yazı, çağın sunduğu fırsatlar ile kadının hâlâ mücadele ettiği eşitsizlikleri çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Eğitimden dijital şiddete, töre baskısından “süper kadın” mitine kadar pek çok alanda kadınların yaşadığı çelişkiler ve direnişler anlatılıyor. Kadınların farklı kimlikleri ve deneyimleri üzerinden gerçek eşitliğe ulaşmanın yolları sorgulanırken, yazı aynı zamanda umut dolu bir çağrı niteliği taşıyor: Kadınlar artık sadece değişime tanık değil, değişimin kendisi.

Ekim 5, 2025 - 01:43
Ekim 7, 2025 - 09:33
 0  10
21.yüzyılda Kadın Olmak

21. Yüzyılda Kadın Olmak: Çelişkiler, Direniş ve Umut Arasında 

21.yüzyıl... Teknolojinin sınır tanımadığı, bilginin saniyeler içinde yayıldığı, insanlığın Mars’a gitmeyi konuştuğu bir çağdayız.

Ama hâlâ bir kız çocuğu, doğduğu köyde okula gönderilmiyor.

Hâlâ bir kadın, “aile onuru” bahanesiyle susturuluyor.

Ve hâlâ birçoğu, kendi bedeni ve yaşamı üzerinde söz sahibi olma mücadelesi veriyor.

Bu çağ, kadınlara tarihte hiç olmadığı kadar fırsat sunarken, eski zincirleri de farklı biçimlerde yeniden üretiyor. Kadın, hem gücün hem kırılganlığın, hem özgürlüğün hem baskının tam ortasında.

Fırsatlar Çağı: Kadınların Yükselişi

Evet, bu yüzyıl kadınlar için birçok kapıyı araladı.

Artık dünya genelinde üniversite mezunlarının çoğu kadın. Bilimden siyasete, sanattan ekonomiye kadar her alanda kadın isimler güçleniyor. Angela Merkel’in Avrupa’yı yönettiği, Malala Yousafzai’nin eğitimin simgesi haline geldiği, Türkiye’de kadın girişimcilerin teknoloji alanında adını duyurduğu bir çağdayız.

Sosyal medya da kadınların sesini büyüten yeni bir alan yarattı. #MeToo hareketi, milyonlarca kadının sessizliğini bozduğu bir dönüm noktasıydı.

Ancak bu küresel yükselişin yanında, bazı coğrafyalar hâlâ kadınlara aynı başlangıç çizgisini bile tanımıyor.

Görünmez Duvarlar: Töre, Eğitim Eşitsizliği ve Kayıp Çocukluklar

Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde, binlerce kız çocuğu hâlâ doğduğu gün kaderi yazılmış gibi büyüyor.

Bazıları okula gitmeden evlendiriliyor, bazıları töre uğruna hayatını kaybediyor.

Kimi, dini cemaatlerin veya tarikatların elinde, “itaat” adı altında susturuluyor.

Küçücük yaşta evliliklere, “namus” cinayetlerine ya da “aile kararı” denilerek meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor.

Bir kız çocuğunun okul yoluna değil de nikâh masasına oturtulduğu her durumda, bir toplumun geleceğinden bir parça koparılıyor aslında.

Eğitim, kadının sadece bireysel değil, toplumsal kurtuluşunun da anahtarı. Çünkü okuyan kadın, hem kendi yolunu hem başkalarının yolunu aydınlatıyor.

Yeni Mücadele Alanları: Dijital Şiddet, Zihinsel Yük ve “Süper Kadın” Baskısı

Kadınların kamusal alanda daha görünür hale gelmesi, beraberinde yeni tehditleri de getirdi.

Sosyal medyada, dijital platformlarda kadınlar artık sadece fikirleriyle değil, varlıklarıyla bile hedef haline getiriliyor. Cinsiyetçi taciz, nefret söylemi, tehdit…

Bir kadın ne kadar güçlü olursa olsun, bir tweet ile, bir fotoğrafla bile linç edilebiliyor.

Evde ise “modernlik” maskesi altında eski yükler sürüyor.

Kadın hem çalışan, hem anne, hem eş, hem bakım veren…

Bir yandan kariyerinde mükemmel olması, diğer yandan evde her şeyi kusursuz idare etmesi bekleniyor.

Toplum hâlâ “süper kadın” mitiyle kadınları ölçüyor; tükenmişlik, yetersizlik ve suçluluk hissiyle baş başa bırakıyor.

Beden, İnanç ve Kimlik Arasında Sıkışan Kadın

21.yüzyıl kadını, “özgür ol” ve “itaat et” çağrılarının arasında kalmış durumda.

Bir yanda “kendini sev, bedenini kabullen” söylemi, diğer yanda sosyal medyanın filtresiz mükemmellik dayatması…

Bir yanda laiklik ve bireysel özgürlük talepleri, diğer yanda dini yapılar ve tarikatların “kadın nasıl olmalı” kalıpları...

Kadının bedeni, inancı, giyimi, sesi hâlâ tartışma konusu.

Kimi zaman “ahlak”, kimi zaman “gelenek” adı altında kadının iradesi elinden alınıyor.

Oysa özgürlük, ne bir kıyafetle ölçülür, ne de bir dogmayla tanımlanır.

Kesişen Kimlikler, Farklı Gerçeklikler

Kadınlık tek bir hikâye değildir.

Bir köyde doğan kız çocuğunun hayatıyla, şehirdeki bir beyaz yaka kadının deneyimi aynı olamaz.

Trans bir kadın, sırf var olduğu için mücadele ederken; engelli bir kadın, hem cinsiyet hem erişilebilirlik sorunlarıyla boğuşur.

Göçmen bir kadının sömürüye karşı direnişi, orta sınıf bir kadının cam tavana çarpması kadar değerlidir.

Kadın deneyimi, sınıfsal, kültürel ve kimliksel farklarla şekillenir.

Ve bu farkları görmeden, gerçek eşitlikten bahsetmek mümkün değildir.

Sonuç: Kadının Hikâyesi Bitmedi

21.yüzyılda kadın olmak, sadece bir varoluş değil, bir direniş biçimi.

Kadınlar bugün her zamankinden daha eğitimli, daha bilinçli, daha cesur.

Ama hâlâ en temel haklarını savunmak zorundalar: yaşamak, öğrenmek, çalışmak, sevmek, inanmak, kendi olabilmek...

Her yasak, her baskı, her töre duvarının arkasında, yine bir kadın sesi yükseliyor.

O ses, “yeter” diyor.

Ve o ses, dünyanın her yerinde yankılanıyor.

21.yüzyıl kadını artık sadece değişime tanık değil değişimin ta kendisi.

Yol uzun, ama umut da güçlü.

Çünkü her okula giden kız çocuğu, her zinciri kıran kadın, tarihin yönünü biraz daha değiştiriyor.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Gölgeden Sesler_Dilek Sengü Paltun 1969 Eskişehir doğumlu Yüksek maden mühendisiyim. Ülkemizdeki sektörün şartlarında çalışma imkanı bulamayınca önce bankacılık sonrasında özel sektörde idari-mali işler yöneticilikleri görevleri ile 25 yıllık iş hayatımı sonlandırarak emekli oldum. Çocukluğumdan beri süre gelen kitap okuma aşkım sonunda yazmaya evrildi.