Sofia Pulder

Çocuk öykü , akran zorbalığı temalı

Ekim 4, 2025 - 15:12
Ekim 7, 2025 - 14:49
 0  6

1. Sofia Pulder

Sofia Pulder

Sabah güneşi okul bahçesini günün ilk saatlerinde aydınlatırken çocuklar neşeyle oyunlar oynuyor, kuş cıvıltıları arada duyuluyordu. Sofia ise heyecanla günün sürprizlerini düşünüyordu. Tam o anda, okul zili aniden çaldı. Kalabalığın

arasından koşa koşa sınıfa gitti Sofia. Arkadaşları ona “Sofia Pulder” derdi. Yaramaz mı yaramazdı ama aynı zamanda çok çalışkan, haylaz ve merhametli bir çocuktu. Hayvanları, çiçekleri, böcekleri en çok da kedileri severdi. Ne zaman damda bir kedi görse, büyük bir merak ve heyecanla yardımına koşar, tüm okulu kedinin etrafında toplar, gördüğü herkesten yardım isterdi.

Minik kedi, düştüğü yerden kurtulduğunda hemen Sofia’ya sokulur, iyiliğine karşılık sevgiyle teşekkür ederdi. “İyilik eden iyilik bulur,” derdi annesi Maria.

Yıllar önce, babası Rus ordusunda görev yaparken  vefat etmiş, Sofia da Türkiye’deki teyzelerinin yanına yerleşmişti. Annesiyle birlikte yaşamaya başlamıştı. Sarı saçları, iri mavi gözleri ve minicik bedeniyle oldukça sevimliydi. Annesi Maria, her beyaz kedi gördüğünde Sofia’ya takılır, onu minik kızına benzetirdi. Bu kediler genellikle masmavi gözleriyle dikkat çeker , bembeyaz tüyleriyle doğrusu pekte güzellerdi. Sofia  hiç alınmazdı buna. Ona göre kediler çok güzel, özenle yaratılmış varlıklardı.

Hayvanlara olan sevgisinin yanı sıra Sofia Pulder, kitap okumayı, tiyatro yapmayı, dans etmeyi ve müzik dinlemeyi çok severdi. En çok da sıra arkadaşı Laz Ziya’yı severdi. Laz Ziya, tıpkı Sofia gibi yaramazdı, ancak ondan farklı olarak derslere son derece alakasız, tembel bir öğrenciydi. Bu tembellik yüzünden okulda genellikle dışlanırdı.

Sofia, Ziya isminin alay konusu olabileceğini henüz bilmiyordu; ancak Türk arkadaşları bunu abilerinden, ablalarından öğrenmiş ve uygulamaya koymuşlardı.

“Ziya, Ziya, Ziya!” diye hep birlikte bağırıyor, çocuğun adıyla dalga geçiyorlardı.

Sofia bir an durdu, sertçe seslendi: “Heyyyyy şişttt! Eğer bir daha dalga geçerseniz, sizi tıpkı kedi maması gibi çiğnerim! Duydunuz mu?”

Çocuklar Sofia Pulder’ı dikkate almamış olmalıydı ki, alaycı bir tavırla tekrardan bağırdılar:

“Ziya, Ziya, Ziya!”

Ziya, kulaklarını kapatmış, arkadaşlarını duymamak için üzüntüyle eğiliyordu adeta. Sofia hemen duraksadı.

“İnsan neden kendi ismini üst üste duyunca delirir ki şimdi?” diye düşündü. Belli ki, kendisi bu tür durumları pek yaşamamıştı, ya da yaramaz çocukları hiç önemsemiyordu. Ama şimdi gördüğü manzara karşısında o da üzülmüştü.

Demek herkesin kalbi aynı atmıyordu; herkes şakaya gelemiyor, herkes isminin defalarca ve özellikle kalabalık bir ortamda söylenmesinden hoşlanmıyordu.

Minik elleriyle hızla sarıldı Ziya’ya:

“Ziya, bak ben buradayım. Seni zaten Ziya olduğun için seviyorum, akıllım,” dedi tebessümle.

Ziya şaşırmış, sıra arkadaşına öylece bakakalmıştı.

“Ah Sofia, gerçekten hiç bir şey seni etkilemiyor. Keşke ben de senin gibi duyarsız olsaydım,” dedi.

Sofia bu söz üzerine doğruldu, profesör edasıyla eline tebeşiri aldı ve yüksek sesle konuşmaya başladı:

“Bak Ziya, ne kadar hassas yetişirsen, o kadar çok ezilirsin. Neye sinirlendiğini ne kadar belli edersen, en çok ona sinir olursun. Hayatın boyunca hiç bir kozunu kimseye verme ki kimse de seni onunla vurmaya kalkmasın. Bak bana, ben hiç üzülüyor muyum?”

Ziya şaşkınlıkla Sofia’ya baktı, ardından söze daldı:

“Ama senin isminde alay edilecek bir şey yok ki,” dedi fısıltıyla.

Sofia hemen ayağa kalktı:

“Olmaz mı? Bana da sürekli ‘Sofie’nin dünyası’ deyip duruyorlar!”

“Peki ya sen ne diyorsun?” diye sordu Ziya.

“Ne diyeceğim canım? Herkesin bir dünyası vardır diyorum. Bakın, şu anda da dünyadayız; demek ki burası benim dünyam,” dedi.

Farklı bir bakış açısı yakalamıştı. Sofia Pulder, ailesi tarafından hep özgüvenle, büyük destekle yetiştirilmişti. Rusya’daki dadıları çok katı olmasına rağmen ne kendi karakterinden ödün vermiş, ne de kendisini bir başkasına ezdirmişti.

“Kötülüğün sınırı yoktur, fakat iyiler her zaman iyidir,” derdi büyükannesi Julia. Oysa şimdi görüyordu ki, iyilikte de kötülükte de bir sınır vardı.

Ne çok saf olmalıydı hayatta, ne de çok kurnaz. İyilikte ve kötülükte ölçülü olmak gerekirdi.

Durun, bizzat insana diyorum; çünkü hayvanlar iyiliğe son derece tartışmasız layık canlılardı.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Elifsahin Geçmişin izinden - kitabının yazarı