KALBİMDEKİ KELEBEK

Ekim 8, 2025 - 19:28
Ekim 9, 2025 - 00:27
 0  15
KALBİMDEKİ KELEBEK

“Hocam, ek kâğıt alabilir miyim?”

Arkamdan gelen homurdanma moralimi bozmaya yetmişti:

“Off ya, senin yüzünden notumuz düşecek.”

Gülümseyerek yanıma gelip ek kâğıt bırakan hocama baktım. Yine aynı gülümsemeyle,

“Canım, biraz büyük yazsan… Okuyamam bunu,” dedi.

Kafamı yavaşça salladım. Elime aldığım mavi kalemim, sanki içimdeki kelimelere susamış gibi kâğıdın üzerinde dans etmeye başladı. Hocamın “Süre bitmiştir,” uyarısına kadar yazmaya devam ettim. Sayfayı doldurduktan sonra kâğıdımı teslim ederken tebessüm ettim ve sınıftan çıktım. Eve dönerken zihnimdeki düşünceler bir ordu gibi yürüyordu. İçimde bir sıkıntı vardı; tarif edemediğim, anlatamadığım, susturamadığım bir sızı...

Telefonumu elime aldım. Rastgele bir mesajlaşma uygulamasına girdim ve yazmaya başladım. Kimsenin bilmesini istemediğim duyguları sadece ekrana dökebiliyordum. Kompozisyon sınavlarında aldığım yüksek notlar, öğretmenlerimden gördüğüm takdir, ne yazık ki arkadaşlarım arasında hep bir mesafeye ve zorbalığa neden olmuştu. Kalabalık bir çevrem vardı, evet… Fakat düştüğümde elimden tutan, “Ben buradayım,” diyen bir tek kişi bile yoktu.

En iyi arkadaşım telefonum olmuştu. İçimde büyüyen fırtınaları sadece ona anlatabiliyordum. Elbette kâğıda yazmak bambaşka bir histi, fakat yazdıklarımın bir başkasının eline geçme ihtimali beni korkutuyordu. Hatta bir defasında yazdıklarımı yok etmeye çalışırken neredeyse evi yakıyordum. Bu olaydan sonra yazmak için telefonumu kullanmaya karar verdim. Gerçi o da kolay değildi. Not defteri uygulaması bile yüklü değildi… Yeni uygulama indirmeye de cesaretim de yoktu sanırım. Ama ruhuma iyi gelen bir şey bulmuşken, pes edemezdim. Engeller karşıma çıktıkça biraz daha direnmeyi öğrendim.

Ekran zaman zaman buğulanır gibi oluyordu. Gözlerim yaşla dolsa da yazmaya devam ettim. Yazdıkça içim boşalıyor, yüreğim hafifliyordu. Son kelimemi yazdıktan sonra telefonu bir kenara bırakıp derin bir nefes aldım. Huzur denen şey, bazen sadece susup döktüklerinle baş başa kalmak oluyordu.

Yine rastgele girdiğim bir sohbette yazarken, beklenmedik bir bildirimle irkildim:

“Kaç gündür dikkatimi çekiyor… Sürekli yazıyor gözüküyorsun ama sohbete hiçbir şey gelmiyor. Ne yazıp yazıp siliyorsun?”

Saniyelerce o cümleye baktım. Ne cevap vereceğimi bilemedim.

“Hiç…” yazdım sadece.

“Nasıl yani hiç?”

“Öyle işte.”

“Bak ben duygularını çok belli eden biri değilim ama ne zaman istersen, anlatabilirsin.”

İçim ısındı. O an bir dost sesi gibi geldi bu sözler. Belki de güvenecek birisini arıyordum...

“Teşekkür ederim. Aslında önemsiz… İnternette bir metin buldum, onu okuyordum. Bir yandan da not alıyordum.”

“Metin mi? Bana da atsana, merak ettim.”

Derin bir nefes aldım. Kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. İçimdeki çılgın ses ‘Gönder’ dedi.

“Biraz bekler misin?”

“Tabii ki.”

Başka bir sohbete girip içimi dökercesine bir metin yazdım. Sonra o sohbetten kopyalayıp onunla olan konuşmaya yapıştırıp gönderdim. Birkaç dakika sessizlik oldu.

“Bu çok iyi! Uzun zaman sonra ilk kez bir metni okurken hiç sıkılmadım. Nereden okuyorsun bunu?”

Beklediğim bu değildi. Alay edeceğini sanmıştım. Gülüp geçmesini beklerken yazdığım şeyin kıymetli olduğunu söyledi.

“Ben yazdım,” dedim.

“Nasıl yani? Gerçekten mi?”

“Evet…”

“Bu mükemmel! Bunu mutlaka bir yerde yayınlamalısın.”

İlk başta çok direnmiştim. “Yok canım, kimse beğenmez ki,” demiştim. Ama onun ısrarlı desteğiyle, bir hikâye yazma uygulamasında yazdıklarımı yayınlamaya başladım. Kısa sürede birçok yorum ve beğeni gelmeye başladı. Bu beni daha da motive etti. Ancak bir gün, uygulamada gezinirken bir kitabın, benim yazdığımla neredeyse aynı olduğunu fark ettim. Kopyalanmıştı... O an kalbime bir yumruk inmiş gibi hissettim. Hemen hikâyemi yayından kaldırdım.

Belki güzel şeyler taklit edilirdi ama aslı hiçbir zaman yerini tutmazdı. Belki de şer diye gördüğümüz şeylerde hayır vardır ama biz görmüyorduk. İşte o gün, yazdıklarını kimseye okutamayan o sessiz kız gitmiş, kitap bastırmak isteyen cesur bir kıza dönüşmüştü.

Kitap bastırma hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bu yüzden Türkçe öğretmenime danışıp konuşup fikir almak istedim.

“Canım, ben de bu konuda çok bilgi sahibi değilim. Bildiğim kadarıyla belediyenin açtığı bir yazarlık atölyesi var, oraya başvur istersen.”

İçimde ışıklar yanmış gibiydi. Hemen öğretmenimle başvuru yaptık. Ertesi gün yoklama alırken adımı okumak yerine “Yazar” diye seslendi. O kelimeye o kadar yabancıydım ki üzerime alınmadım. Ta ki gözlerini sınıfta gezdirip beni bulana kadar… 

“Burada,” dedi.

Sınıfın meraklı bakışlarını ardımda bırakıp yazarlık atölyesine başladım. Bu bambaşka bir dünyaydı. Daha önce çevremde yazan kimse yokken bir anda kalemiyle konuşan onlarca insanla bir aradaydım. Birbirimize hikâyelerimizi okuyor, fikir alışverişinde bulunuyor, hayallerimizi paylaşıyorduk. Atölye sonunda “Umut Veren Genç Yazarlar” adlı öykü kitabında bir öykümle yer almak… Küçücük bir kısımda adımın yazması bile tarif edilemez bir mutluluktu.

Bir yıl sonra ilk kitabımı tamamladım. En zor kısım adını koymaktı. Günlerce düşündüm. Sonunda yazmaya olan umudumdan yola çıkarak adını “Petunya” koydum. Petunya, umudunu yitirme anlamına gelen bir çiçekti. Yetiştirmesi kolay görünse de solmuş çiçekleri budanmazsa diğerlerini de solduruyordu. Tıpkı insanlar gibi... Çevremizde bize zarar veren insanları hayatımızda tutarken fark etmesek de içten içe bize de zarar veriyorlardı. İçimizdeki yaraları iyileştirmezsek başkalarına da zarar verebiliyorduk en önemlisi kendimize de zarar veriyorduk.

Petunya, üç serilik bir kitabın ilk halkasıydı. Sonra yazmaya ara verdim. Şimdiyse ikinci halkası “Gardenya” üzerinde çalışıyorum. Bunun dışında farklı dergilerde, derleme kitaplarda eserlerim yayımlandı. Yazmak artık sadece kendimi iyileştirmek değil, başkalarının yarasına merhem olmak için bir yoldu. Eskiden limanım yazmakken, şimdi yazdıklarım başka kalplere liman olmaya başladı.

“Bugünkü konuğumuz, kalemiyle sessiz kalpleri konuşturan genç bir yazar… Elanur Öztürk bizlerle.”

Stüdyoda alkışlar duyuldu. Işıklar yüzüne vurduğunda, gözlerini kıstı. O an çocukluğu, ergenliği, karalanmış ek kâğıtlar, telefon ekranında silinip duran cümleler bir bir gözlerinin önünden film şeridi gibi geçti. İçindeki kelebeğin ilk kez kanat çırptığı anlar…

Spikerin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı:

“Elanur Hanım, ‘Petunya’ ile başladığınız bu yolculuğu ‘Gardenya’ ile sürdürüyorsunuz. Şu an üzerinde çalıştığınız projelerden bahseder misiniz?”

Hafifçe gülümsedi. “Gardenya, aslında bir devam kitabı gibi görünse de her okuyucunun kendinden bir parça bulabileceği bağımsız bir roman niteliğini de taşıyacak. Petunya’nın devamı ama kitabı ilk Gardenya’yı okuyan da olayları kaçırmamış olacak. Onun dışında bir dergide köşe yazarlığı yapıp, çeşitli dergilerde ve derleme kitaplarında eserlerim yayınlanıyor. Aynı zamanda yeni kitaplarım üzerinde çalışıyorum. Hepsinin ortak noktası şu: Umudu yeniden yeşertmek.” Hatta okuyucularıma bir haber daha vereyim. Yakın zamanda öykü kitabım olan Begonvil yayınlanacak.

Spiker başını salladı, dudaklarında içten bir tebessüm vardı:

“Gerçekten ilham verici… Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz. Umarız kalbinizdeki o kelebek hep uçmaya devam eder.”

Kameraya dönerek son cümlesini söyledi:

“Bu akşam için bizden bu kadar. Elanur Öztürk’le beraberdik. Gelecek programda görüşmek üzere, hoşça kalın.”

Ekran karardığında, kalbinde hâlâ yankılanan bir cümle vardı:

Belki sen de yazarsın…

Ve kalbindeki kelebeğe uçmayı öğretip umutları yeşertirsin ne dersin?

 

Elanur Öztürk’ün yazarlık serüveni, gerçek yaşantısından ilhamla öyküleştirilmiştir.

 

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Elanur Öztürk Elanur Öztürk, yazma yeteneğini ortaokul yıllarında keşfetti ve bu yeteneğini geliştirmek için 2019 yılında yazarlık eğitimi aldı. Eğitimin sonunda, “Umut Veren Genç Yazarlar” adlı derleme öykü kitabında eseri yayımlandı. 2021’de ilk romanı “Petunya” okuyucularla buluştu. Dört yıllık bir aranın ardından, 2025 yılı Ocak ayında Fikir İzleri topluluğuyla tanıştı ve bu topluluğun dergisinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. Aynı zamanda Edebi Dergi’de ve çeşitli derlemelerde eserleri yayımlanmaya başladı. Bu süreçten sonra, ikinci kitabı olan öykü kitabı “Begonvil”i KDY (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık)üzerinden yayımladı. Şu anda da “Petunya”nın devamı olan “Gardenya” üzerinde çalışıyor. Yazarlık, onun için sadece bir meslek değil, bir misyon; hayata karşı solmuş ya da solmaya yüz tutmuş insanların umutlarını yeniden yeşertmek ve onlara ilham vermek en büyük amacı.