ENGELSİZ DÜNYAMIZ

Ekim 11, 2025 - 15:05
Ekim 11, 2025 - 15:33
 0  26
ENGELSİZ DÜNYAMIZ

“Anne, bak uçuyorum!”
“Evet, benim güzel kızım uçuyor.”
“Anne, daha hızlı salla!”

Annem gülümseyerek daha hızlı sallamaya başladı. Kendimi bir kuş gibi özgür hissediyordum. Yanımıza, benim yaşlarımda bir kız gelip salıncağa binmek için izin isteyince, annemin yardımıyla salıncaktan indim. Elimden tutarak eve doğru yürümeye başladık. Eve varınca bir şeyler atıştırıp defterime yazmaya koyuldum. Kapımın çalınmasıyla başımı kaldırdım.

“Cemre, hoş geldin.”
“Hoş bulduk Burcu, ne yapıyorsun?”
“Kitap okuyorum. Sana da okumamı ister misin?”
“Olur, çok sevinirim.”

Uykumun en tatlı yerinde, gelen seslerle uyandım. Gözlerimi ovuşturarak yatağımdan kalktım. Sesin kaynağını anlamak için mutfağa gittim ama annem orada değildi. Sadece kocaman tencereler vardı; içine ben bile sığabilirdim. Annem bu saatte kadar uyumazdı ki… Belki uyuya kalmıştır diye odasına yöneldim. Kapıyı açtığımda, yatağın ortasında beyaz bir örtüye sarılmış bir beden ve onun üstünde bir bıçak duruyordu. Hemen annemi tanıdım. Yanına gidip “Anne, uyan! Sabah oldu.” diye seslendim. Yanaklarına dokundum. Buz gibiydi.

“Anneciğim, hadi uyan. Üşümüşsün.” dedim, ama kıpırdamıyordu bile. Belki de sesimi duymuyordu… Bu kez daha yüksek sesle bağırmaya başladım. “Anneee!” dedim. Belki minicik bedenim annemi ısıtır diye sıkıca sarıldım.

“Mehmet, oğlum…”

Annemin göğsüne yaslamıştım başımı. Kapıya döndüm. Babam heybetli vücuduyla içeri girdi. Annemin yanına oturup yanağını okşadı. Alnına bir öpücük kondurdu. Sonra gözleri kızarmış bir şekilde bana döndü. Yanağıma dokundu:

“Ali oğlum, annenin üzerinden kalk. Gel yanıma.”
“Baba, annem çok üşüyor, o yüzden sarıldım. Eğer kalkarsam daha çok üşür.”

Babam eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu. Gözpınarlarından süzülen yaş, annemin yüzüne düştü. Bana gururla baktı:

“Mehmet, annen üşümez, unuttun mu?”
“Doğru baba… Annem, ‘Anneler üşümez, evlat sevgisiyle yüreğimiz ısınır’ demişti.”

Babam dolu gözlerle bana baktı. Emin olmak istercesine anneme tekrar baktım.

“Baba, üşümez değil mi?”
“Üşümez oğlum. Hadi yanıma gel.”

Annemin üzerinden kalkıp babamın yanına gittim. Tombul elleriyle beni dizine oturttu.

“Mehmet, annen seni çok seviyor ve hep sevecek. Bunu biliyor musun?”
“Evet baba, biliyorum. Ben de annemi her şeyden çok seviyorum.”
“Oğlum, annen seni bırakmak istemedi. Bunu da biliyorsun, değil mi?”
“Baba, annem beni bırakmadı ki! Bak, burada yatağında mışıl mışıl uyuyor. Yoruldu dün, o yüzden uyanamıyor. Ama bak, üşümüş… Yanakları buz gibi olmuş. Gel battaniye örtelim, hasta olmasın.”

Babam artık gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Odanın kapısından gelen hıçkırık seslerine döndüm. Teyzem, halam, yengem ve tanımadığım insanlar bize bakıyordu. Ne olduğunu anlayamadan kendimi babamın kollarında buldum. Boynuma başını yaslayıp kokumu içine çekti. Ne kadar öyle kaldık, bilmiyorum.

“Ali, ablacım, hadi kalkın.”

Halam beni kucağına aldı. Odanın dışına çıktık. Herkes bana acıyarak bakıyordu. İçlerinden biri:
“Ufacık çocuk… Annesiz kaldı.” dedi.

Ama bilmiyordu ki, annem içeride hâlâ uyuyordu...

Beş yaşındaki bir çocuk için inanması güçtü ama yirmi yaşındaki bir genç için o kadar çok şey ifade ediyordu ki… Sanki yıllardır bitmek bilmeyen bir rüyanın içindeydim, uyanamıyordum...

“Nasıl, Cemre? Beğendin mi?”
“Burcu, beğenmek ne kelime… Bayıldım. Beni çok etkiledi. Hayatta neler var da biz ders çıkaramıyoruz.”
“Kesinlikle öyle.”
“Sahile gidelim mi?”
“Nasıl olacak ki? Zor olmaz mı?”
“Biz yan yanaysak hiçbir şey zor değildir.”

Annemden izin alıp dışarı çıktık. Cemre elimi sımsıkı tutuyordu. Tarif ettiğim yolları dikkatle takip ederek sahile ulaştık. Banka oturdu.

“Burcu, etrafımızda neler var? Anlatsana.”
“Her yer masmavi deniz… Gökyüzüyle uçsuz bucaksız bir çizgide birleşiyor gibiler. Güneş tam tepemizde, bizi selamlıyor. Yanımızda top oynayan çocuklar var. Biraz ileride satıcılar… Rengârenk balonlar taşıyorlar. Simitçi, pamuk şekeri satanlar… Ailelerine bir şey aldırmak için yalvaran çocuklar... Parkta salıncakta sallanan, kaydırakta kayan çocuklar…”

“Çok güzel... Bence güneş bizi selamlamak yerine cesaretimiz için bizi tebrik ediyor hatta bize sarılmak istercesine bizi ısıtıyor. İyi ki seni tanımışım arkadaşım. Sen, yıllar önce kaybettiğim gözlerimsin. Ben ise doğuştan beri varlığını bilmediğin dizlerin oluyorum. Seninle, unutmaya yüz tuttuğum anıları tekrar hatırlıyorum. Bana kitap okuyorsun ya... Yıllardır hasret kaldığım satırlarda kayboluyorum.”

“Ben yürüyorum... Belki ayaklarım yok ama tekerleklerim var. Sandalyemin kollarını tutunca, sanki birilerinin ellerini tutuyorum gibi hissediyorum. Ama ya tekerlekli sandalyesi olmayanlar? Onlar tamamen ayağından mahrum… Ben kitap okuyorum ya sana; aslında onların hepsini ben yazıyorum. Belki ayaklarım var ama yok gibiydi. Eğer bu yaşadıklarımı yaşamamış olsaydım, böyle bir yazma yeteneğim olur muydu? Bunu bilemeyiz.”

“Sen ne kadar yetenekli bir kızsın! Bunları sadece benimle paylaştığın için teşekkür ederim. Bence bunları yalnız ben değil, herkes okumalı. Başka birine de okuttun mu?”

“Hayır. Sadece sana okudum. Çünkü çoğu insan, bedenimdeki engeller yüzünden bana acıyarak bakıyor. O yüzden samimi olup olmadıklarını anlayamıyorum. Belki sen göremiyorsun ama insanların acıyarak baktığını ben çok iyi görüyorum. Bu bakışlar, içimi acıtıyor. Hayat aslında çok güzel ama insanlar onu kötüleştiriyor. Bizim belki bedenlerimizde eksikler var ama onların akılları tam mı gerçekten?”

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Elanur Öztürk Elanur Öztürk, yazma yeteneğini ortaokul yıllarında keşfetti ve bu yeteneğini geliştirmek için 2019 yılında yazarlık eğitimi aldı. Eğitimin sonunda, “Umut Veren Genç Yazarlar” adlı derleme öykü kitabında eseri yayımlandı. 2021’de ilk romanı “Petunya” okuyucularla buluştu. Dört yıllık bir aranın ardından, 2025 yılı Ocak ayında Fikir İzleri topluluğuyla tanıştı ve bu topluluğun dergisinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. Aynı zamanda Edebi Dergi’de ve çeşitli derlemelerde eserleri yayımlanmaya başladı. Bu süreçten sonra, ikinci kitabı olan öykü kitabı “Begonvil”i KDY (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık)üzerinden yayımladı. Şu anda da “Petunya”nın devamı olan “Gardenya” üzerinde çalışıyor. Yazarlık, onun için sadece bir meslek değil, bir misyon; hayata karşı solmuş ya da solmaya yüz tutmuş insanların umutlarını yeniden yeşertmek ve onlara ilham vermek en büyük amacı.