Durmak da Bir Yoldur

Durmak da bir yoldur: Hızın içinde kaybolmadan yavaşlamayı, anı hissetmeyi ve hayatın ritmini yakalamayı keşfedin.

Ekim 24, 2025 - 00:50
Ekim 24, 2025 - 15:19
 2  21
Durmak da Bir Yoldur

Her sabah aynı ritüelle başlıyor gün:
Alarm çalıyor, parmaklarımız uyku sersemi hâlde “ertele” tuşuna gidiyor.
O birkaç dakikalık boşlukta huzur var aslında — dünya henüz üzerimize çullanmadı.
Ama o tuşu bıraktığımız anda, koşu başlıyor: işe, okula, yetişmemiz gereken bir yere…
Kahvemiz soğuyor, mailler yanıt bekliyor, göz ucuyla telefona bakıyoruz, zihnimiz bir sonraki plana kayıyor.
Henüz günün başındayken bile bitkin hissediyoruz, çünkü sürekli “yetişmeye” çalışıyoruz.

Artık zaman değil biz koşuyoruz, o bizi peşinden sürüklüyor.
Bir şeyleri kaçırmaktan korktuğumuz için hiçbir şeyi tam yaşamıyoruz.
Yolda yürürken kulağımızda müzik, elimizde telefon; gözümüz, çevremizde olup biteni değil, ekrandaki akışı izliyor.
Yağmurun kokusu, sabahın serinliği, kaldırımdaki yaşlı adamın adımlarındaki yavaşlık — hepsi birer fon görüntüsü gibi geçip gidiyor.
Ve fark etmeden, hayatı yaşamaktan çok belgelemenin peşine düşüyoruz.
Bir anı yaşarken bile, onu paylaşmaya hazırlanıyoruz.

Ironik olan şu: yavaşlamaktan korkuyoruz.
Sanki durursak geri kalacağız.
Bir nefes alsak, dünya bizsiz ilerleyecek sanıyoruz.
Ama belki de tam tersi — hızlandıkça biz dünyadan uzaklaşıyoruz.
Günün sonunda ne kadar koştuk, ne kadar bitirdik, ne kadar “verimli” olduk diye sayıyoruz;
ama hiç “bugün ne hissettim?” diye sormuyoruz kendimize.

Belki de bu yüzden çoğu insan geceleri geç yatıyor:
günün koşuşturmasından geriye kalan tek sessizlik o anlarda çünkü.
Yastığa başını koyduğunda fark ediyorsun; bütün gün hareket ettin ama bir kere bile gerçekten durmadın.

Yavaşlık, çoğu insanın sandığı gibi tembellik değil aslında.
Bazen sadece bir fincan kahvenin buharını izlemektir;
ya da bir cümlenin içinde kaybolup kelimeleri acele etmeden tartmaktır.
Yavaşlık, zamanı uzatmaz ama anlamı derinleştirir.

Birini dinlerken sözünü kesmemek,
kendine bir şey anlatırken acele etmemek,
ya da bir manzaraya bakarken fotoğraf makinesine değil, gözlerine güvenmektir.
Hepsi aynı kapıya çıkar: farkında olmaya.

Ne ilginç değil mi, çocukken “hadi” diyen yoktu, ama her şey yine de zamanında olurdu.
Şimdi ise “hadi” demediğimiz an suçluluk hissediyoruz.
Belki de büyümek, biraz da hızın içinde kaybolmayı öğrenmek demek.
Ama kaybolduğumuzu fark ettiğimizde, geri dönmek de bizim elimizde.

Bazen sadece durup derin bir nefes almak bile küçük bir isyan gibi geliyor.
Ve belki de en güzel isyan bu:
hızla akan bir dünyada, kendi ritmini korumak.

Yavaşladığında dünya daha net duyuluyor —
insanların sesleri, rüzgârın uğultusu, kalbinin kendi atışı…
Belki de huzur hiçbir zaman bizden uzaklaşmadı;
biz sadece ona yetişmeye çalışırken, onun yanında yürümeyi unuttuk.
Yavaşlık, hayatın bizden kaçmadığını; bizim ondan kaçtığımızı hatırlatır.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Mustafa KALFA 1995 yılında Mersin’de doğdum. Maddi olarak büyük zorluklar yaşamadım; zengin değildim belki ama eksik de değildim. Hayat istediklerimi hemen sunmadı ama zamanla hep bir yolunu buldum. Er ya da geç, hayallerime ulaşmayı başardım. Çünkü beklemeyi, sabretmeyi ve yetinmeyi öğrendim. Huzuru, daha fazlasında değil; sahip olduklarında mutlu olabilmekte buldum. Kendimi bildim bileli her şeyi fazlaca düşünüyorum. Ufak ayrıntılara takılıyorum, belki de bu yüzden saçlarım daha şimdiden beyazlamaya başladı. Aşırı düşünmek bazen alnımda damarlar belirginleştiriyor. Kulağa çok da iyi gelmiyor biliyorum ama artık kimse kimseyi kendini vererek düşünmüyor. Ben hâlâ düşünenlerdenim. Her ne kadar maddi anlamda büyük sıkıntılar yaşamamış olsam da, çoğunlukla kalben yarım kaldım. Bu boşluğu kendi aileme taşımamak ve iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir abi olabilmek için çabalıyorum. Kusursuz değilim, ama elimden geleni yapıyorum. Ben kendimi anlatmaya değil, içimdekileri paylaşmaya geldim. Anlatacaklarımın birilerinde karşılık bulacağına inanıyorum. Hayal gücüme güveniyorum çünkü onunla ayakta kaldım. Ve belki de en çok, bir gün bu dünyadan göçtüğümde adımı hatırlayan son kişi de beni unuttuğunda, geriye bir iz bırakmak istiyorum. Ben sadece tarihte var olmaya çalışan bir dünya yolcusuyum.