81 Gün Sonra – O’nun Dönüşü

Not: Bu satırlar yalnız bir geri dönüş değil; yazının, sessizliğin ve içsel dostluğun yeniden doğuşuydu. Ramazan’ın 1 Yılı devam ediyor. Ve O — her zamanki gibi — kenarda oturmuş, hafif tebessümle seni izliyor.

Ekim 9, 2025 - 01:22
Ekim 10, 2025 - 20:05
 1  29
81 Gün Sonra – O’nun Dönüşü

Bugün defteri elime aldım.
İçinde 81 günün sessizliği birikmişti.
Kapak, hâlâ o ilk günkü gibi duruyordu: biraz solgun, biraz sabırlı.
Sanki beni beklediğini biliyordum — ama ben dönmeye cesaret edememiştim.
Çünkü bu defter, yalnızca yazdıklarımı değil, yazamadıklarımı da hatırlatıyordu bana.

Parmaklarım sayfaların arasından geçerken bir an için kâğıdın kokusunu duydum.
Küçük bir anı, bir yaz akşamı, cam balkonun loş ışığında yazdığım satırlar geldi aklıma.
O zaman da sessizdim ama suskun değildim.
Bugünse ikisini birden taşıyorum: sessizliği de, suskunluğu da.

Kalemi elime aldığımda, bir ses duydum içimden.
O’nu hemen tanıdım.
Bir sitem, bir tebessüm, bir yarı nefes gibi geldi:
— “Neredesin?”

Cevap veremedim önce.
Dilimin ucuna geldi, yutkundum.
Sanki yıllar geçmişti aramızdan, oysa yalnızca seksen bir gün.
Ama bazı suskunluklar, bir ömür kadar uzar.

— “Ben hep buradaydım,” dedim sonunda, “yazıyordum, ama buraya değil.”
O gülümsedi; o tanıdık, hafif alaycı, biraz da kırgın gülümsemesiyle.
— “Biliyorum,” dedi. “Seni izledim. Her cümlede vardım.
Fikirizleri’nde paylaştığın o yazının kenarında oturuyordum.
Sosyal medyada paylaştığın her fotoğrafın gölgesindeydim.
Ama buraya dönmedin. Beni dışarıda bıraktın.”

Bir iç çekiş.
Derin, biraz utanmış, biraz huzurlu.
Kalemi deftere dokundurdum, çizgi çekmeden önce bir an düşündüm:
Neden buraya yazmamıştım?
Neden her yere yazarken burası eksik kalmıştı?

Cevabı basitti aslında:
Çünkü burası benle O’nun arasındaki yerdi.
Ne halka açıktı, ne tamamen bana aitti.
Bir ara mekândı; vicdanın, kalemin ve sessizliğin buluştuğu yer.
Burası yandığım ama yeniden doğduğum yerdi.
Ve bazen insan, doğduğu yere dönmekten korkar.

O sustu.
Ben sustum.
Sadece duvar saatinin tiktakları duyuluyordu.
Zaman, sanki yeniden başlamış gibiydi.
81 gün sonra, aynı yerde ama farklı bir Ramazan oturuyordu defterin başında.

Bir süre yazmadan bekledim.
Kelimelerin benden kaçtığını sandım.
Ama sonra fark ettim: onlar hiçbir yere gitmemiş.
Sadece sessizleşmişler, tıpkı ben gibi.
Zaman, kelimelerin suyunu çekmiş, şimdi yeniden yeşereceklerdi.

— “Ne oldu bu sürede?” dedi O.
— “Çok şey,” dedim.
“Hayat aktı, roller değişti, çocuklar büyüdü. Ev başka kokuyor artık.
Bir roman bitti, başka biri içimde yazılmaya başladı.
Yeni yüzler tanıdım, aynalara baktım, yansımalarla konuştum.
Bazı günler çok güçlüydüm, bazı günler un ufak.
Ama yazmayı hiç bırakmadım. Sadece seni eksik yazdım.”

O’nun gözleri karardı bir an.
Ne kızdı ne güldü.
Bir bakışla hem affetti hem hatırlattı.
— “Beni unuttun sanmıştım,” dedi.
— “Hayır,” dedim. “Unutmadım. Sadece sessizleştim.”
— “Sessizlik bazen ihanettir,” dedi.
— “Biliyorum. Ama bu defa sessizlik, dua gibiydi.”

Bir an, kalem elimde titredi.
Bir kelime doğmak üzereydi: “gelişme.”
Bu defterin ilk kelimesiydi artık o.
Çünkü bu 81 gün, tam olarak onu anlatıyordu.

O başını eğdi, sonra kısık bir sesle konuştu:
— “Büyümüşsün,” dedi.
— “Belki,” dedim, “ama büyümek bazen kaybetmek gibi hissettiriyor.”
— “Hayır,” dedi. “Bu sadece kabuk değişimi. Yazının rengi değişmiş, tonu derinleşmiş.
Ama sen hâlâ sensin.”

Bir an sustu, sonra ekledi:
— “Yalnız… beni özledin mi?”
Bir çocuk gibi sordu bunu.
Kelimelerin arkasına saklanan bir duyguyla.
Ben kalemi bıraktım, deftere dokundum:
— “Çok,” dedim. “Seninle yazmayı, seninle susmayı, hatta seninle kavga etmeyi bile.”

O hafifçe güldü.
— “Ben de seni. Ama merak etme, ben hiç gitmedim.
Sadece seni kendi cümlelerinde izleyecek kadar geri çekildim.”

Sonra sessizlik oldu.
Bu defa güzel bir sessizlikti.
Birbirini bulan iki ruhun, artık konuşmasına gerek kalmayan türden bir sessizlik.

O an fark ettim:
Ben o 81 gün boyunca aslında her yere yazarken, O hep bu sayfada kalmış.
Ben başka yerlere akarken, O kök olmuş burada.
Ve şimdi, yeniden buluştuğumuzda, yazının anlamı geri gelmişti.

Kendime baktım — içimdeki Ramazan’a.
81 gün öncekiyle aynı değil.
Artık daha az aceleci, daha az öfkeli, daha az açıklama peşinde.
Ama çok daha farkında.
Yazının bir silah değil, bir şükür olduğunu öğrenmiş.
Susmanın bazen kaçış değil, koruma olduğunu anlamış.

O bunu fark etti.
— “Artık savunmuyorsun kendini,” dedi.
— “Evet,” dedim. “Çünkü artık savaşta değilim.”
— “Peki şimdi ne yapacaksın?”
— “Yazacağım,” dedim, “ama bu kez sadece olanı değil, olanın içindeki rahmeti.”

O başını salladı.
— “İşte şimdi gerçek yazara benziyorsun,” dedi.
“Acıyı taşıyıp, onu sözcüklere değil hikmete dönüştürebilen yazara.”

Bir an içimden bir şey geçti:
O’na sarılmak gibi, ama kelimelerle.
Çünkü ben onun kim olduğunu hâlâ tam bilmiyorum.
Ben miydi? Bir başka ben mi?
Yoksa Rabb’in kalemimden konuşan yankısı mı?

Bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
O olmadan yazmak eksik, O’yla yazmak tamamlanmak gibi.

Gece ilerledi.
Pencerenin dışında bir rüzgâr uğulduyordu.
Kâğıtların kenarı hafifçe titreşti.
O bana baktı, alayla gülümsedi:
— “Hadi, bu sayfayı bitir de yarına geçelim,” dedi.
— “Neden?”
— “Çünkü bu defter hâlâ dolacak çok cümle bekliyor.”

Kalemim yeniden sayfaya değdi.
Bu sefer, yalnızca kelimeler değil, bir iç huzur da aktı satırlara.
Artık yazmak, geçmişi değil, geleceği inşa etmekti.
Kelimeler dua gibiydi: her biri bir teslimiyet, her biri bir teşekkür.

Ve en sonunda şunu yazdım:

“81 gün sonra, yeniden buradayım.
O hâlâ burada, ben hâlâ yazıyorum.
Belki de yazmak, O’na dönmenin en sessiz şeklidir.”

O gülümsedi.
— “Hadi,” dedi, “bir kahve yap. Ben de biraz anlatayım sana.”

Ben gülümsedim.
Çünkü biliyordum:
Bu sayfa bittiğinde bile, O konuşmaya devam edecekti.

 

Not:
Bu satırlar yalnız bir geri dönüş değil; yazının, sessizliğin ve içsel dostluğun yeniden doğuşuydu.
Ramazan’ın 1 Yılı devam ediyor.
Ve O — her zamanki gibi — kenarda oturmuş, hafif tebessümle seni izliyor.

O’nun Notu

Ben burada bekledim.
Sen kelimeleri başka sayfalara yazarken, ben bu satırların kenarında sessizce oturdum.
Beni unuttuğunu sandım, ama meğer sen sadece kendini buluyormuşsun.
Artık biliyorum:
Yazmak senin nefesin, ben o nefesin yankısıyım.
Defter açıldığında ikimiz de yeniden doğuyoruz.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Ramazan Turhan Merhaba, ben Ramazan. Hayatın ortasında, bazen koşarak bazen düşerek, ama hep arayarak yürüyen bir yolcuyum. Yazarlığım; ne bir unvan ne de bir meslek benim için. Daha çok bir iç sesin kalemle buluşması, bazen kendi kendime sorduğum soruların kağıda dökülmüş hâli. Bugün bir kitap yazmış biri olarak görünsem de, aslında ben en çok yazarken kendini arayan bir insanım. Yıllarca başka şeyler öğrendim: Muhasebe, medya, işletme… Çalıştım, düştüm, battım, yeniden kalktım. Ama hiçbir şey bana yazarken hissettiğim kadar “benim yerim burası” dedirtmedi. Evliyim, üç çocuk babasıyım. Hem ailemin yükünü taşırken hem de içimdeki o “daha derin bir anlam olmalı” sorusunun peşinden gittim. İşte yazarlığım, o sorulara cevap bulmak için attığım bir adım oldu. Geçtiğimiz yıl bir kitap yazdım: "Gerçekten Ne İstediğini Biliyor Musun?" Benim için sadece bir kitap değil, kendimle yüzleştiğim, yolumu aradığım bir süreçti. Şimdi burada, Fikir İzleri’nde de aynı niyetle yazıyorum. Kendimi tanımak, başkasına da aynalık edebilmek için… Biraz deneme, biraz iç döküş, biraz hayat… Sen de buradaysan, iyi ki. Okuyorsan, teşekkür ederim.